Somalı yoksul 301 maden emekçisinin yaşamını yitirdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük maden faciasına ilişkin süren davada mahkemenin aldığı karar ne yazık ki gözü yaşlı aileler kadar sağ duyulu vicdanları da incitti.
Belleklerde yer edinen, Türkiye’nin günlerce televizyon başında ağlayarak izlediği o unutulmaz facianın parayı, aşırı kar hırsını insan canından önce gören, işçileri ocağa değil, adeta ölüm kuyusuna gönderen sorumluların cezası daha ağır olmalıydı. Sadece tutuklu sanıkların çeşitli hapis cezalarına mahkum edilmesi beklenen ve bir ölçüde aileleri teselli edecek karar değil.
Kusurlu olduğu ve yeterli önlemlerin alınmadığı iş müfettişleri tarafından saptanan ocağın eski sahibinin aklanması madenci ailelerini doğal olarak isyan ettirdi. Nasıl isyan etmesinler ki? Babalarını, oğullarını, kardeşlerini, amcalarını, dayılarını, yeğenlerini, canından bir parçasını ocağa kurban vermişler. Siz olsanız tepki göstermez misiniz?
Ne derseniz deyin. Olan sırf işsizlikten ötürü asgari ücretin bile altında ücretle sosyal güvenlikten yoksun çalışan gariban 301 maden emekçisi ile ailelerine oldu. Hani derler ya, Adaletin bu mu dünya? Gözü yaşlı aileler bu karar karşısında acılarını yüreğine gömerek yaşamaya çalışacak.
Aslında Soma’da verilecek daha ağır cezalar, dünya şampiyonluğuna doğru hızla koştuğumuz ve her gün ortalama altı emekçinin canını alan iş cinayetlerine davetiye çıkaran gerekli önlemleri almayan diğer işyeri sahiplerine karşı caydırıcı örnek olabilirdi. Ama ıskalandı.
Hala yurdun dört bir yanında zor koşullarda çalışan işçiler can vermeye devam ediyor. İş cinayetlere karşı radikal önlemlerin alınmasının zamanı geçmedi mi? Türkiye’nin altına imza attığı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve uluslararası sözleşmeler hayata neden geçirilmiyor ya da eksiksiz uygulanmıyor? Bu sözleşmelerin anımsanabilmesi için illa yeni kitlesel ölümlerin gerçekleşmesi mi gerekiyor?
İş cinayetlerine kurban gitmek ekmek parası peşinde koşan emekçilerin yazgısı olmamalı artık. Önleyici yasalar ve önlemler daha katı şekilde uygulanmalı. Çünkü hiçbir şey insan yaşamından daha değerli değil.
Soma’da bir avuç kömür için can verenleri unutmayacak Türkiye.
Aslında Soma ve ardından Ermenek’teki iş cinayetleri madencilerin çilesini, yoksulluğunu, işsizlikten umarsızlığını denetim eksikliğini, yetersiz önlemleri, bunlara çanak tutan sarı sendikaların gündeme taşımıştı. Ne var ki aradan geçen dört yılı aşkın sürede bu sorunlar mevcudiyeti sürüyor, iş cinayetleri acımasız yüzünü her yerde gösteriyor.
Orhan Veli’nin , ‘’Alnımdaki yüz karası değil kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası’’ diye yıllar önce nitelendirdiği ve anlamı giderek yükselen maden emekçiliği, horlanmalara karşın çok zor ve herkesin saygı duyması gereken mesleklerin başında yer alıyor.
Grizu patlamasından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları maden işçilerinin adeta yazgısıdır.
Onlar bu zorluğu umarsızlıktan, işsizlikten ötürü kabullenerek yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara inerler, her an göçük altında kalma kaygısı ile ekmek uğruna sallarlar kazmayı.
Ölüm riski çok fazla olsa da başka şansları, seçenekleri yoktur onların kömür işçiliğinden gayrı.
Tek amaçları asgari ücret veya biraz üzerindeki maaşla ailesini geçindirebilmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek, çocuklarının geleceğini garanti altına almaktır.
Yerin yüzlerce metre altında tüm gücü ile kazma sallayarak kömür çıkarırlar.
Beklenmedik bir göçük, yangın veya grizu patlaması yaşamlarını sonlandırır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler bu fani dünyadan.
Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar, dönerler ocağa yine sallarlar kazmayı.
Çileli, yüzü gülmez maden emekçileri ‘’Bir avuç kömür için, bir ömür verirler’’.
Madenciler gibi düşük ücretle yaşam zorluğu çeken, kayıt dışı
çalışmaktan sosyal güvenlikten yoksun , taşeron olarak çalışmasından ötürü kıdem tazminatı ve ücretli izin hakkından yararlanamayan Türk emekçilerinden altısı, her gün artık cinayete dönüşen iş kazalarında yaşamını yitiriyor.
Sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, kayıt dışı istihdam iş kazalarına davetiye çıkarıyor.
Gazetelerde her gün kadın ve çocuk cinayetleri ile trafik kazalarının yanı sıra iş kazalarında can veren emekçilerin haberleri de yer alıyor.
Demem o ki, İş cinayetleri artık kanıksandı, sıradan bir vaka haline geldi. Vahim olan da bu ya aslında.
Aslında iş kazalarının büyük çoğunluğu önlenebilir nitelikte. Ama aşırı kar hırsından, yetersiz denetimden, kayıt dışı çalıştırmadan ötürü canlar gidiyor. Tıpkı Soma, Ermenek, Zonguldak, Şırnak ve diğer yerlerdeki gibi.
Şükrü Karaman
telgrafhane.org