Geçtiğimiz Cumartesi günü 68 kuşağının önemli adlarından Oktay Etiman’ı sonsuzluğa uğurladık.
Kocatepe Camii avlusunda, Oktay’ın tabutu kalabalık içinde ve eller üstünde denizde dalgalanan küçük bir sandal gibi salınarak giderken onlarca yıllık bir geçmişi de bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirdim.
Oktay Etiman adı yetmişli yıllarda fakülte kantinlerinde, radyolarda, gazetelerde, sıkıyönetim bildirilerinde sıkça geçerdi. İlk büyük eylemlere katılanlardandı. Tutuklandı, ağır işkencelerden geçti, on üç yıl cezaevlerinde yattı. Cezaevinde yatarken de işkenceye çekildiği oldu.
Bizler, yetmişli yılların devrimcileri, Anadolu ve Orta Doğu topraklarına da göz dikmiş, bugün bölgemizde ve yeryüzünde dökülen kanların bin numaralı sorumlusu ABD emperyalizmine karşı halkı uyarmaya, örgütlemeye çalışırken, “Bağımsız Türkiye” diye sloganlar atarken, CİA ve NATO gizli güçleriyle irtibatlı olduğunu tahmin ettiğimiz sağcı güçler “Amerika gitsin Rusya mı gelsin Allahsız komünistler,” diye bağırırlardı.
Sovyetlerden para almış hiçbir sol örgüt adı duymadım; böyle bir şey olsa kıyametleri koparırlardı ama, II. Dünya Savaşı yıllarında Alman Naziler’den Türkiye’deki Turancılara gelmiş Reich altın ve Marklarının gürültüsü koptu sonradan, yetmişli, seksenli yıllarda CİA ajanlarının ve İlim Yayma Cemiyeti üyelerinin birlikte yazı yazdığı dergilere gelmiş on binlerce dolarlık paranın makbuzu ortaya çıktı. Yeni Forum Dergisi’ne gelen paranın makbuzunu yayımlamıştı Uğur Mumcu; canından oldu.
Saidi Nursi’den Fethullah Gülen’e, Komünizmle Mücadele Derneği’nden Aydınlar Ocağı’na, ABD ile hep dostane ilişkiler içinde oldular, insanlarımızı din yoluyla kandırıp emperyalizmin hizmetine soktular, bu ülkenin yüz akı, bilgi birikimli aydınlara, kültür insanlarına, devrimci gençliğe ve sınıf mücadelesine karşı eli silahlı saldırgan güçler, tetikçiler örgütlediler.
Kaderin cilvesine bakın, bugün ABD papazları, elçilik ve konsolosluk görevlileri, FETÖ kalkışmasında, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki yurtsever subayların temizlendiği, kıyıma uğratıldığı Ergenekon, Balyoz kumpaslarında yer aldıkları, dönemin savcılarıyla ilişkili oldukları için tutuklanıyor, haklarında soruşturma açılıyor.
Kaderin cilvesine bakın, 16 Şubat 1969 günü (Kanlı Pazar), ABD altıncı Filosuna karşı gösteri yapan masum üniversite öğrencilerinin üzerine camilerde topladıkları kalabalığı tekbir çektirterek saldırtan, iki kişinin bıçak ve sopalarla ölmesine, onlarcasının yaralanmasına yol açan MTTB yöneticilerinden birisi bugün Meclis başkanı oldu!
Yetmişli yıllarda, emperyalizme karşı mücadele eden devrimci gençleri CİA temaslı örgütlerde kıyıma uğratanlar, din elden gidiyor diye cinayetler işleyen, işlettirenler bugün devletin kilit noktalarına geldiler.
On yıllar geçti aradan, köprülerin altından çok sular aktı… Devrimciler halkı inançlarını kullanarak ya da başka bir biçimde kandırmaya kalkmadan, kimseden üç kuruş beklemeden, herhangi bir mevki ya da makam peşinde koşmadan onurlarıyla yaşadılar… Birer ikişer yaprak dökümüne uğruyor, aramızdan ayrılıyorlar.
Oktay Etiman’la o yıllarda hiç yüz yüze gelmemiş, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın kitaplarıyla tanıştıktan sonra da o zamanki kimi ateşli eylemler karşısında eleştirel bir uzaklıkta kalmıştım.
Yaklaşık 25 yıllık bir taşra hekimliği yaşamından sonra Ankara’ya döndüğümde yakından görüşmeye başladık Oktay Etiman ile. O da kendi geçmiş eylemleri karşısında sorgulayıcı bir duruş içinde idi ama asla “yarın yanağından gayrı” her şeyin kardeşçe paylaşıldığı sosyalist bir toplum için mücadeleden vaz geçmedi. Cezaevinde öğrendiği yabancı dili kullanarak çeviriler yaptı, ekmeğini taştan çıkardı. Mülkiyeliler Birliği’nde yaptığımız etkinlikleri de kayda alırdı… Mütevazi bir yaşam sürdü.
Kocatepe Camisi avlusunda Oktay Etiman’ı uğurlamak için toplanan kalabalıktan kimisi saf tuttu, namaza durdu, helallik aldı verdi Oktay’dan, kimisi arkasından slogan attı; birlikte alkışladık o yürekli devrimciyi… Büyük şehirlerde kalan özgürlük ortamından yararlandığımız laiklik böyle bir şey olmalı işte…
Cumartesi günü, ömrünü halkının mutluluğuna adamış, benim dünyama da adam gibi gelip adam gibi gitmiş bir devrimciyi uğurlarken gözlerim doldu.
Işıklar içinde ol güzel güzel insan; yıldızlar yoldaşın olsun…
Alper Akçam
telgrafhane.org