Hazine devletin kasasıdır. Nakit gelirler orada toplanır, oradan harcanır. Eğer devletin iki yakası bir araya gelmiyorsa, gerekli olan finansman, borçlanılarak, Hazine tarafından sağlanır. Kısacası devletin nakit ve borç idaresini Hazine Müsteşarlığı yapar.
Kamuda Hazine’nin bu fonksiyonlarına ortak olduğu söylenebilecek iki kurum daha var: Özelleştirme İdaresi ve Türkiye Varlık Fonu (TVF). Özelleştirme İdaresi uzun yıllardır, kamu varlıklarını satıp, elde ettiği gelirlerin önemli bir bölümünü bütçeye aktarıyor. TVF daha çok yeni bir kuruluş. Borçlanma yetkisi var. Nakit işlemler yapabilecek. Garanti, kefalet verebilecek.
Ancak bu iki kuruluş, şimdilik, bütçe dışı işlemlere pek bulaşmadılar.
Bütçe dışı işlemlerin en başında, kamunun verdiği sözler sonucunda oluşan koşullu yükümlülükler geliyor. Yani bir koşul oluşmadan Hazine’ye, doğrudan yük olmayan işlemlerdir. Koşula bağlıdırlar.
İlk ve en eski örnek klasik garantilerdir. Bunlar KİT, belediye gibi diğer kamu kurum ve kuruluşlarının aldıkları dış borçlara verilen garantilerdir. Eğer onlar ödemezse, verdiği garantinin sonucu Hazine borcu öder, bütçeye ek yük oluştururlar. Bütçeden para ödenir. Klasik garanti stokunun toplamı 12,4 milyar dolar, yani yaklaşık 45 milyar lira kadardır.
Buna ek olarak, özellikle 2012 yılından sonra hızla büyüyen, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine verilen garantiler ve borç üstlenim anlaşmaları var. Kalkınma Bakanlığı’nın en son çalışmasına göre, “bu projelerin toplam sözleşme değeri 123,5 milyar dolar”. Diğer bir deyimle, bugünkü kurdan 445 milyar liralık bir proje demetinden bahsediyoruz. Bu miktarın ne kadarının, ne zaman bütçeye yük olacağını, sözleşmeler şeffaf olmadığından, tam olarak bilemiyoruz. İleride oluşan şartlar gösterecek.
Hükümet ekonomiyi canlandırmak amacıyla Kredi Garanti Fonu (KGF)’nu artarak kullanmaya başladı: Başta ihracat ve KOBİ kredileri olmak üzere, bankaların verdiği kredilere KGF kefalet veriyor. Bankalara,” borç alanlar ödenmezse ben kefilim” diyor. Bunu söylerken Hazine’nin arkasında olduğunu, 25 milyar liralık bütçe kaynağının bu amaçla kullanılabileceğini söylüyor. Bankalar kredi verme yarışına girdiler ve en son telaffuz edilen rakam 120-140 milyar lira arası bir değere ulaştı. Kamu otoriteleri, bunun yüzde 10’nun batak olması durumunda, bütçeden ayırdıkları kaynağın yeteceğini düşünüyorlar.
Bu varsayımın ne kadar yerinde olduğunu da zaman gösterecek.
Yukarıda bahsedilenler şu anda yürüklükte olanlar. Bir de konuşulan yeni bir hazine garantisi daha var. Haberlere bakılırsa işçiler, işverenin kıdem tazminatını yatırmaması durumunda devletin devreye girmesini ve bunun için Hazine garantisi verilmesini talep ediyorlarmış. Onlar da haklı. Emeklerinin, alın terlerinin karşılığını istiyorlar.
Yapılan hesaplara göre, eğer taslak bu haliyle geçerse, beş yıl sonra kurulması düşünülen kıdem tazminatı fonunda 185 milyar liralık birikim olacakmış. Bunun ne kadarının Hazine’ye yük olacağı, doğal olarak, şimdilik bilinmiyor. Tasarının TBMM’den nasıl geçeği de belli değil.
Ancak, izninizle, koşullu yükümlülüklerin büyüklüğünü görebilmeniz için sadece bu yazıda bahsi geçen garantileri toplayacağım. Bulduğum rakam 815 milyar lira.
Aman yanlış anlaşılmasın. Bir daha altını önemle çizeyim. Bunlar, adı üstünde, koşullu yükümlülükler. Şartlar oluşunca Hazine’ye yük olacaklar. Ve daha önemlisi tüm toplamın yük olacağı gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Sözleşmelerin içeriği neyi kapsıyor? Hangi şartlarda ödeme yapılacak?Benzeri sorulara kesin cevap bulunmadan, olası yük miktarını belirlemek mümkün değil.
Ama nereden bakarsanız bakın gittikçe artan bir eğilim var. Türkiye’de yatırım yapan, kredi veren, kamuyla işi olan yerli, yabancı herkes kendisini garantiye almak istiyor. Üzerinde durulması gereken asıl sorun bu bence. Nereye kadar garanti verileceğini kim belirleyecek? Nerede durulacak?
Bilmemizde büyük yarar var. Çünkü sonunda ödemeler bizim vergilerimizle yapılacak.
Hakan Özyıldız
telgrafhane.org