Nasir el-Din Tüsi, İranlı (Farsi) bir bilge ve üretken bir yazardı: Bir mimar, astronom, biyolojist, kimyacı, matematikçi, filozof, hekim, fizikçi, bilim insanı, ilahiyatçı ve önce gelen din alimlerindendi. İsmaili mezhebindendi, daha sonra İslami Şia inancına yöneldi. Müslüman alim İbn Haldun (1332-1406) Tüsi’yi dönemin en büyük Farsi alimlerinden addetmişti.
Tüsi’nin günümüze kalan 150 eserinden 25’i Farsça kaleme alınmış, geriye kalanlar ise Arapça, sadece bir tane çalışmasında ise aynı anda hem Farsça, hem Arapça hem de Türkçe kullanmıştır.
Nişapur’da yaşadığı dönemde, Tüsi istisnai büyüklükte bir şöhrete sahip olmuştur. Tüsi’nin düzyazıları bir İslam yazarı tarafından üretilmiş en büyük koleksiyonlardan biri haline gelmiştir. Arapça ve Farsça yazıları içerisinde, Nasır el-Din Tüsi hem İslami konularda çalışmış, hem de dini olmayan antik bilim gibi seküler konular üzerinde çalışmalar sürdürmüş. Çalışmaları aynı zamanda Öklit, Arşimet, Ptolema, Autolycus ve Bitinya’nın Teodosyus’unun çalışmalarının Arapça versiyonlarını oluşturmaktadır.
Kendisi Ahlak-i Nasıri adlı eserinde Darwin doğmadan 600 yıl önce evrim teorisinin basit bir örneğini öne sürmüştür. Teorisie başlarken evrenin bir zamanlar eşit ve benzer elementlerden oluştuğunu belirtmiştir. Tüsi’nin anlatımına göre, yaradılıştan gelen içsel ayrılıklar kendilerini göstermeye başlamışlar, ve sonucu olarak, bazı maddeler ötekilerden daha hızlı ve farklı şekillerde gelişmeye başlamışlardır. Kendisi minerallerin nasıl olup da elementleri, bitkileri, hayvanları ve insanları oluşturduklarını da açıklamıştır. Tüsi, yaşayan canlılar için kalıtsal özelliklerin biyolojik evrimlerinde ne denli önemli bir faktör olduğunu da açıklamıştır:
”Organizmalar daha fazla değişken sayesinde hızlı bir şekilde yeni özellikler kazanabilirler. Sonucunda, tüm öteki yaratıklara nazaran avantaj kazanırlar. Bedenler, içsel ve dışsal etkileşimler sonucunda değişirler.”
Tüsi, aynı zamanda organizmaların çevreye nasıl adapte olduklarını da tartışıyor.:
”Hayvanların ve kuşların dünyasına bakın. Kendilerini savunmak, korumak ve gündelik yaşamlarını sürdürmek için ihtiyaçları olan her şeye sahipler, güce, cesarete ve uygun araçlara (organlar) ile donatılmışlar. Bu organların bazıları gerçek anlamda birer silah. Örneğin, mızrak gibi boynuzlar, dişler ve bıçak gibi pençeler ve iğneler, ayaklar ve sopa gibi bacaklar. İğneler bazı hayvanlar için aynı oklar gibiler. Ceylan ve tilki gibi bu tip özelliklere sahip olmayan hayvanlar ise, kaçma becerileri ve kurnazlıkları sayesinde kendilerini koruyorlar. Bunların bazıları, örneğin, arılar, karıncalar ve bazı kuşlar, kendilerini başkalarından korumak için gruplar halinde yaşıyorlar.”
Tüsi, canlıları üç ayrı türe ayırıyordu: bitkiler, hayvanlar, ve insanlar. Şöyle yazmış:
”Hayvanlar bitkilerden daha üstündür, çünkü bilinçli şekilde hareket edebilirler, yiyeceklerini kovalayabilir, bulur ve faydalı şeyleri yerler. Hayvanlar ile bitkiler arasında pek çok farklılıklar bulunur. Hepsinden önce, hayvan krallığı daha karmaşıktır. Bunun dışında, hayvanlarda pek çok faydalı özellik bulunur. Bu sonuç sayesinde, yeni şeyler öğrenebilirler ve yaratılışlarından gelmeyen kabiliyetleri benimseyebilirler. Örnek olarak, eğitilmiş bir at ya da av şahini hayvan dünyasında üst bir noktada bulunurlar. İnsanın attığı ilk adımın mükemmelliği buradan başlar.”
Tüsi, insanın gelişmiş hayvanlardan nasıl evirildiğini de anlatıyor:
”Sudan’ın Batısında ve dünyanın öteki farklı yerlerinde (muhtemelen insansı maymunlar) insan gibi canlılar yaşıyorlar. Yaşam biçimlerine, eylemlerine ve davranışlarına bakacak olursak eğer hayvana yakınlar. İnsan kendisini öteki canlılardan ayıracak özelliklere sahip olsa da, bazı özellikleri var ki onu hayvan dünyası, bitkiler krallığı ya da hatta cansız bedenler ile birleştiriyorlar. İnsanın yaratılışından önce, organizmalar arasındaki tüm farklılıklar doğal kökenlere sahiptiler. Sonraki adım ruhsal mükemmellik, gözlem yapmak ve bilmekle ile alakalı olacaktır. Tüm bu kanıtlar gösteriyorlar ki insanlık evrim merdiveninin basamaklarının henüz ortasındadır. Onun doğuştan gelen doğasına göre, insan düşük seviyede bir varoluşa sahiptir ve ancak yardım gördüğü takdirde daha üst seviye bir gelişmişlik düzeyine yükselebilir.”
Kaynak: The Vintage News
Çeviri: Şıvan Okçuoğlu
Odatv.com