Günlerdir hop oturup hop kalkıyoruz… Öfkeden kıpkırmızı olduk, bağırmaktan sesimiz kısıldı… NATO tatbikatında yapılan terbiyesizliğin hesabını sormaya çalışıyoruz. Simülasyonda Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı düşman safında gösteren olay bizi zıvanadan çıkardı…
“Geçmiş olsun,” bile demezler adama… Onlarca yıldır o Batı’nın kucağına oturmak için her türlü onuru ayaklar altına kim aldı? Her türlü yüzsüzlüğe kim katlandı?
Libya’dan Irak’a, Kore’den Suriye’ye, NATO ve emperyalist çıkarlar için kim asker gönderip çocuklarının kanını döktürmekten tezkere oylamaya kadar her türlü akılsızlığa bayrak açtı; emperyalist orduların önüne kırmızı halılar sermeye kalktı…
Kim Köy Enstitüleri gibi UNESCO tarafından dünyaya örnek gösterilmiş, öz be öz yerli bir eğitim kurumunu dış yardım alabilmek için komünistlik bahanesiyle kapatıp milli eğitimini ABDli uzmanlara yönettirdi?
Kim karayolları politikalarından şeker fabrikalarına, et balık, demir çelik özelleştirmelerinden maden aramalarına, o Batı şirketleriyle para kırışıp ülkesinin dağını, taşını, deresini sattı?
CİA oyuncağı FETÖ ajanlarını TSK Genelkurmayı kozmik odasına kim soktu…
Kim yurtsever subaylarını uyduruk davalarla ordudan uzaklaştırıp yerlerine CİA uşaklığı ve tetikçiliği yapacak şerefsizleri kilit noktalarına getirdi?
Kim “Kahrolsun ABD emperyalizmi” diye slogan atan masum gençlerinin ve işçilerinin üstüne camilerde topladığı kalabalığın eline sopa, bıçak, tabanca vererek “din elden gidiyor,” bağırtılarıyla, “Ya Allah Bismillah, Allahü Ekber,” sesleriyle saldırttı? Gencecik insanların canına kıydı.
Kim Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da CİA ajanlarıyla işbirliği yapan derin güçlerini kullanarak Alevi yurttaşlarının üzerine gözü dönmüş kalabalıkları saldırttı? Ana karnındaki bebeleri baltayla parçalattı… Aydınını, yazarını, şairini yaktı, dumanda boğdu, sonra da işin faillerini korumaya kalktı, o canileri savunanlara devletin en yüksek noktalarında görev verdi…
İnsan utanıyor inanın ki olup bitenden, kahrediyor kendine…
Hâlâ devam ediyor yüzsüzlüğümüz, kirli işlerdeki hünerlerimizi bir kere daha devlet eliyle belgelemeye çalışıyoruz. Devletin kurumları, koca bakanlıklar Zarrab derdine düştü…
17-25 Aralık’ta televizyonlara yansımış o görüntüler, o ses kayıtları bir FETÖ oyunu parçasıydı da, tamamen yalan mıydı peki? O ayakkabı kutularındaki paralar neydi?
Ya olayın sıcağında “Başbakan ne dediyse onu yaptık,” diyen bakan açıklamaları, günah çıkarmalar…
Yalandan bir mahkeme kurup yargılayamadık bile, en azından altın ve döviz kaçakçılığı yapanları.
Tam tersine baş üstünde tuttuk, en itibarlı adamlar yerine koyduk… Şimdi de muhtıra üstüne muhtıra veriyoruz; bizim tutuklu nerede diye.
Nice suçsuz, günahsız yurttaşımız atılıp satılıyor dünyanın dört bucağında, ülkedeki cezaevleri de dolmuş taşıyor, en çok yaptığınız şey hapishane. Zarrab dışındaki yurttaşları kim koruyacak peki? Kim soracak nerede olduklarını? Üç günde bir rota değiştirmenin, para kazanmak ve iktidarda kalmak için her şeyin mübah sayıldığı bir ülkede suçtan başka ne çoğalır ki? Balık baştan kokar çünkü…
Ne güzel özdeyişleri vardır canım yurdumun, yüzlerce yıldır bir avuç bezirgânın, din simsarının soyup sömürdüğü Anadolu halklarının…
Ne ekersen onu biçersin!
Emperyalizmi ve onunla işbirliği yapmış, sizlerin özene bezene eriyip gittiğiniz o zorba, halktan kopuk, din simsarı saltanat ve hilafet makamlarını, dişle tırnakla, yoksul, yamalıklı bir halkla birlikte bu ülkeden söküp atmış bir kahramana “ayyaş,” derken düşünecektiniz biraz…
Dönüp aynaya bakacaktınız; ardan, hayadan azıcık nasip almış olacaktınız…
Alper Akçam
telgrafhane.org