İnsanları birbirine, yaşadığı yere bağlayan, kendini güvende hissetmesi sağlayan aidiyet duygusu, var olmanın en temel ihtiyaçlarından birisi.
Fazlası da, yoksunluğu da insanın kendini kaybetmesine sebebiyet verebiliyor.
Bu noktada ünlü filozof Simone Weil’in meşhur sözleri geliyor aklıma.
“Kök salmak belki de insan ruhunun en önemli ama en az anımsanan ihtiyacıdır”
Halbuki öyle zamanlar olur ki, bırakın kök salmayı insan kendisini hiç bir yere ait hissetmez, hissedemez.
Kimisi vatanından uzaktadır, kimisi yaşadığı topluma uzaktır.
Uzaklık yalnızlığı, konuşlanma güçlüğünü besler. Hal böyle olunca, insan doğası olumsuz ve yıkıcı hislerle bunalıma sürüklenebilir.
Bilimsel bir makalede okumuştum, olumsuz düşüncenin etkisinden çıkması çok daha zormuş.
İşte böyle anlarda insan kendine iyi gelene, enerji verene, nefes aldığını hissettirene sarılmalı, tutunmalı. Ona bahşedilen zekayı bu yönde kullanmalı.
Ünlü kadın yazar George Sand baş etmekte zorlandığı olayların etkisinden kurtulmak için, Fransa’nın bir kasabası olan Nohant’ta ki evine döner, bahçesinde uzun yürüyüşler yaparak dinginliğe kavuşurmuş. Bu gezintilerle üretkenliği daha da artarmış.
Anlaşılan o ki herkes hayatında zor dönemlerden geçebiliyor ve aidiyet duygusunu yitirebiliyor.
Bütün bunları düşünürken aidiyet ve yemek ilişkisi ile ilgili bir kutu açıldı aklımda. Biraz araştırma yapıp, akademik bir makaleye ulaştım.
Makale Avusturalya’da yaşayan Lübnanlı göçmenlerin memleket özlemlerini yeme ve içmeyle nasıl aştıklarından bahsediyor.
Ana yurdumda yaşamama rağmen, bazen kendimi bu topraklara çok yabancı hissediyor, geçmişe özlem duyuyorum. Kendi ülkesinde bir göçmenim adeta.
Özlemimi giderecek annemin yemekleri de yok artık ama köklenmeli.
Derinlere kök salmış, mavi gökyüzüne uzanan bir sekoya gibi. Yerküreye kök salmalı, toprağa ve göğe daha yakın olmalı, ruhu rahatlatmalı.
Aynı zamanda her türlü olumsuzluğa ve zorluğa karşı olumlu düşünceler ve hareketler köklenmeli, filizlenmeli ve yeşermeli bünyelerde.
İnanır mısınız tüm bu görüşlerin müsebbibi, bir kaç gün önce yaptığım kök sebzeli bir türlü.
Izgara balığın yanına yaptığım bu garnitür, etkisini serbest çağrışımlar olarak gösterdi ve ben kendimi aidiyet/köklenmek ile ilgili derin bir akademik tetkikin içinde buldum.
Şimdi sizlere Vitamin A ve C, potasyum, magnezyum, diyet lifi gibi hayati besinleri barındıran kök sebzeli türlünün tarifini vermek istiyorum.
Nefis lezzetiyle ruhunuzu ve bedeninizi beslemesi, köklenmeyi çağrıştırması dileğiyle..
FIRINDA KÖK SEBZELİ KIŞ TÜRLÜSÜ
500 g tatlı patates, soyulmuş
250 g yabani havuç (mor), soyulmuş
250 g şalgam (bulabilirseniz), soyulmuş
250 g havuç, soyulmuş
10 adet tane arpacık soğanı
2-4 diş sarımsak, kabaca doğranmış
3 yemek kaşığı sızma zeytin yağ
1-2 çay kaşığı taze kekik veya bir tutam kuru kekik
tuz ve çekilmiş karabiber
Fırını 220 derecede ısıtın. Sebzeleri irice doğrayın. Arpacık soğanları soyun.
Soyması oldukça zor olan arpacık soğanları, 2 dakika sıcak suda beklettikten sonra süzüp 5 dakika soğuk suda bekletin. Sonra süzün, çok daha kolay soyulacaklardır.
Sebzeleri derin bir kapta zeytin yağ, kekik, tuz ve karabiberle karıştırın. Sonrasında yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine, tek bir kat olacak şekilde iyice yayarak koyun.
Sebzeleri bir iki defa yanmamaları için karıştırarak fırında pişirin. Sebzeler çatalı batırdığınızda yumuşamışsa ve kenarlarının kahverengileşmişse yemeği fırından alabilirsiniz.
Bu arada şalgam yerine ben mor patates kullandım. Mor patates biraz sert gelebilir ama lezzeti denenebilir.