09.09.2013, Pazartesi





ODTÜ Ağaçları Direnin… / Orhan Bursalı yazdı..
ODTÜ Ağaçları Direnin… / Orhan Bursalı yazdı..
8 Eylül 2013 09:48
Font1 Font2 Font3 Font4

Hiçbir ağaca sarılıp öyle kaldınız, kulağınızı dayadınız ve ağacı dinlediniz mi? Geçen gün Büyükada’da orman yolunda yürürken bunu ilk kez bilinçli olarak yaptım. Bir ağaçla yapışık yaşamak nasıl bir şey? Onun bir parçası olabilir miyim gibi düşünceler aktı durdu. Topraktan aldığı besini yerçekimine meydan okurcasına taaa tepelerine taşıyan ince damarlarını dinlemeye çalıştım… Bu yolculuğu duyar gibi oldum… Antrenmanlı ve deneyimli olsam, ağaç içindeki su ve besin yükselişlerini mutlaka net duyarım! Olmazsa, aletle, cihazla!
Acaba bu damarlar suyu ve besini nasıl tepelere taşıyor?


Hemen araştırdım: Köklerde su yoğunluğu daha az olduğu için kök basıncı oluşuyormuş ve 30 metre yukarıya taşınabiliyormuş. Peki 100 metrenin üzerinde ağaçlar susuz mu kalıyor? Hayır, ağaç ona da çare bulmuş: İki kuvvet daha devreye giriyor; ilki kılcal odun boruları, kılcallık olayı nedeniyle, suyu 20 metre yukarı taşıyabiliyormuş.. etti 50 metre… Üçüncüsü de yapraklarda buharlaşma nedeniyle oluşan emme kuvveti/kohezyen gerilimi imiş. Bu gerilim de suyu kesintisiz 100 metreye kada
r yukarıya çekebilecek bir kuvvet oluşturuyormuş! Etti 150 metre!
Eminim, 250 metreye kadar büyeyecek ağaç olsa, dördüncü ve beşinci kuvvetlerini de oluşturur! Bunu yapmaması, ayakları topraktan kesilmesin, toprağa iyi bassın diyedir! Ne de olsa evi toprak ana, hepimizin gibi! Çok yukarılarda başları döner belki de! Belki de ağaçlarda da
yükseklik korkusu oluşur, kim bilir?


110 metre boyunda ağaç saptanmış, 4000 yaşını bulan ağaçlar da varmış… Bir kayın ağacının sıcak zamanlarda su ihtiyacı günde 250 litre, ayçiçeğinin ise 1 litreymiş… Eh yağmurlu ve sıcak bölgelerde ağaçların devasa boyutlara ulaşmasının nedenini de anladık!
Ağaca sıkı sarılınca, kabuklarının izleri kollarımda bedenimde şekillendi. Kabuklarının en önemli işlevi, ağacın suyunun zinhar dışarı sızmasını, buharlaşmasını engellemek! Gramını bile gövdesinden bırakmazmış! Su, en tepeye ulaşmak için kabuklarınca korunurmuş! Ağaçlar yüzlerce börtü böceğe, canlıya ev sahipliği yapıyor. Bizlere de! Dallarında yaşamıyor muyuz?

 

 

***
 

TV’lerde gözyaşı akıtıp yeşile ne kadar büyük aşkla bağlı olduklarını anlatanların önlerine, hemen her gün bir samimiyet testi çıkıyor… Ama hepsini de bir bir kaybediyorlar!


İlk büyük test
Gezi Parkı’ydı. İstanbul’un merkezini ve çevresini durmadan ve milyonlarca ton çimentolayan, kapatan, kent ve insandan nefes alacak geniş alanları ve yeşillikleri çekip alan RTE ve belediyesi, çimentolanacak ve kapatılacak başka hiçbir yer kalmamış gibi, bir avuç Taksim yeşilini de yok etmeye, hangi yeşil, ağaç, park sevdasıyla girişti acaba?


Televizonda
yeşile tutkunum palavrasının sıkıldığı sıralarda, ODTÜ ağaçları katledilmeye başlanmıştı! Yeşile, ağaca, doğaya tutkunluk, Ali kıran baş kesen belediye yöneticisine dur demeyi gerektirmez miydi! Oysa o kişi, devleti ve hükümeti arkasına almış, TOMA’sıyla ağaçları koruyan direnişçileri kimyasal gazlıyor!


Ağaçlara sarılın! Nerede o zincirli
Greenpeace’liler?


Bırakın ODTÜ Ormanı’nı katletmeyi, heeeeeyyy İstanbul’u yok ediyorsunuz, kuzey ormanlarını oduna dönüştürerek, yerlerde istif istif!
Bu sevda, aşırı aşktan kaynaklanan kıskançlık nöbetine tutularak sevgilisini parçalayıp öldüren katillerin kara aşkına benziyor…
Yeşile doğaya tutkunum dedikçe, yeşil ve doğa parça parça öldürülüyor…


Tutkun olmayın, normal bir insan ve normal bir yeşil sevginiz olsun sadece, belki duyarlı olursunuz; gözleriniz görür, kulaklarınız işitir!

 

 

Türban Terörü

Üniversiteye girecek gençleri Cemaat ve diğerleri “avlamak” için, üniversitelerde tezgâh açıyorlar… Sadece üniversitelerde olsa! Otobüs garajlarında bile! Yatacak yer vaadiyle. Orada, Cemaatin düzenine uyacaksınız, namaza kalkacaksınız, kafa yıkama seanslarına katılacaksınız, elinize tutuşturulan kitapları risaleleri okuyacaksınız, herhalde anladın mı sınavlarına da gireceksiniz! Görevleri yapmazsanız, kapının önündesiniz! Zorunluluktan kapana kısılan bazı öğrenciler, vakıf üniversitelerinde bizi kurtarın bu kapandan, yurt yapın diye çırpınıyor!
ODTÜ’de bu amaçla tezgâhlarını kuranları, ODTÜ’lü öğrenciler kışkışlamak istemiş. Tezgâhta duranlar da türbanlıymış… İktidarın ve yüzsüz yandaşlarının yalanı dolanı biter mi! Vay okuldan türbanlı öğrencileri kovmuşlarmış!


Türbana dokunmak kimin ne haddine! Bütün türbanlılar derslerde, dokunan mı var? Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymaya kalkan tek ve son
“Kızılderili” Rennan Pekünlü’nün başına gelenleri gördükten sonra! Rennan’ın, derslere sokmamak için değil, “anayasal görevini” yaparak, öğrencinin sadece türbanlı girdiğini tespit edip rektörlüğe bildirmek için fotoğraf çekmesi, “dokunan yanar” tezgâhını işletti derhal ve hemen! İşin ilginci Yargıtay’ın da bu kararı onaması… Düşünüyorum da, bu karar AİHM’den vb. cezayla geri dönerse, yüksek hâkimlerimizin yüzünde herhangi bir belirti olacak mı olmayacak mı?


Türban konusunda kimseyle aynı düşünmek zorunda değil insanlar. Türban kadın özgürlüğünün değil,
“ruhban” erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısının nişanıdır…


Ama, kimsenin türbanına ilişmeyi de hiç
düşünmem! Bana ne!

 

Cumhuriyet

724tikla 300x250 Image Banner
derimod_banner 300-250 Image Banner

lacoste07 Image Banner 617 x 150

Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
202 Sorgu Yapıldı. 0,403 Saniyede Oluşturuldu.