01.09.2013, Pazar





Ömürleri Çalınan Çocuklar Ülkesi / Fatih Yaşlı
Ömürleri Çalınan Çocuklar Ülkesi / Fatih Yaşlı
29 Ağustos 2013 18:12
Font1 Font2 Font3 Font4

 

 

Çok olmadı daha bu ülkenin sokaklarında eli sopalı katiller, polisle işbirliği içerisinde 19 yaşında bir delikanlıyı, Ali İsmail’i öldüreli. Çok olmadı daha Ethem Sarısülük beş-on metre mesafeden kafasına sıkılan kurşunla yaşamını yitireli.
Abdullah Cömert’i, Medeni Yıldırım’ı, Mehmet Ayvalıtaş’ı daha dün toprağa verdik. Başından biber gazı fişeğiyle vurulan Mustafa Ali Tombul kafatasının bir bölümünü orada bırakarak çıktı hastaneden, 14 yaşındaki Berkin Elvan ömrünün en uzun uykusunu uyuyor günlerdir hastanede.
Burası, Ece Ayhan’ın dediği gibi, çocukların devlet dersinde öldürüldüğü, annelerin ise “ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” diye ağıtlar yaktığı bir ülke. Çocuklarının ömrünü, öldürerek, yaralayarak, inciterek, tacizle, tecavüzle, mahkemeyle, cezaeviyle çalan bir ülke.
Nazlı Şirin El mesela, 7’nci Sınıf öğrencisi pırıl pırıl bir çocuk. Ailesi ve kendisi, Alevi oldukları için bir karar vermişler ve din dersine girmeyi reddetmiş. Bütün dersleri pekiyi olduğu halde, girmediği din dersi için kendisine önce 1 verildiği, sonra da bu ders 2 yapılarak sınıfı öyle geçtiği için, hak ettiği takdirnameyi alamamış, vermemişler takdirnamesini Nazlı Şirin’e.
10-12 yaşındaki bir kız çocuğundan bahsediyoruz, ailesi ve kendisinin özgür iradeyle yaptığı bir tercihten bahsediyoruz, anayasasında laik olduğu iddia edilen bir devletten ve o devlete bağlı bir eğitim kurumundan, o kurumun yöneticilerinden bahsediyoruz.

Din dersi adı altında bir mezhebin kurallarını çocuklara öğreten, öğretmekle de yetinmeyip benimsetmeye çalışan bir anlayışı reddetmiş Nazlı Şirin ve ailesi. Şimdi ise bunun bedeli ödetiliyor onlara. Küçücük bir kız çocuğuna yaşatılan travma ve içerisine sokulduğu ruh hali ise ne okulun ne de bakanlığın umurunda.
Nazlı Şirin’e takdirnamesini vermeyen o zihniyet, genç bir hâkim adayını, Didem Yaylalı’yı ölüme gönderdi geçtiğimiz günlerde.
Didem Adalet Akademisi’ni başarıyla bitirmiş bir hâkim adayıydı ama muhafazakâr değildi. Yaşam tarzı, duruşu, düşünceleri, HSYK’ya uymadı. İçki içiyor diye, tayt giyiyor diye, Didem’i hak ettiği hâkimliğe atamadılar, geleceğiyle oynadılar, ömrünü çalmak istediler. Didem ölümüne kendisi yürüdü, başına gelenleri kaldıramayacağını düşündü ve intihar etti.

Bir arkadaşı Didem’i şöyle anlatıyordu:
“Didem’i ne işten attılar ne de atamasını yaptılar. Gri bir dünyada, neye karşı ve nasıl savaştığını bulanıklaştırmaya çalıştılar. Sürekli bir umutla kapısını çaldığı HSYK’da çok değerli hâkimlerimiz, kendi onurunu çiğnemesini, onların ellerini öpmesini, aksi takdirde atanamayacağını dolaylı da olsa söylediler.”
Didem hâkim olmaktan vazgeçmişti zaten, avukatlık stajına başlayacaktı ama onur meselesi yapmıştı atanmamayı. Mesleğe başlayacak, 1 gün çalışacak ve onurlu bir şekilde istifa edecekti. Ama Didem’i hâkim olarak atamayanlar meslekten de çıkarmadılar, onu böyle cezalandırdıklarını düşünüyorlardı çünkü.

Hâkim Faruk Özsu, pazar günü Radikal 2’ye yazdığı “Cübbeniz sizin olsun artık” adlı yazıda yargıdaki durumu tek bir cümlede özetliyordu aslında:

“Son 3 yıldır yargıçlık mesleğine tek bir Alevi, tek bir AKP dışı Kürt ve tek bir -sol/sosyalist eğilimi geçtim- CHP seçmeni bile alınmadı!”
Solcu, Kürt, Alevi, cumhuriyetçi diye oğullarının ve kızlarının ömürlerini çalan, onların genç omuzlarına taşımakta zorlanacakları yükler yükleyen bir ülke burası. Ya karanlığın saltanatına hep beraber karşı çıkacak ve onu yeneceğiz ya da bu zulüm makinesi, çocuklarımızı öğütmeye, sürgüne, cezaevine ve mezara yollamaya devam edecek.

Yurt

724tikla 300x250 Image Banner
derimod_banner 300-250 Image Banner

lacoste07 Image Banner 617 x 150

Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin