15.03.2015, Pazar







Boykot ve dinci diktanın İzmir mesajı / Deniz Yıldırım
Boykot ve dinci diktanın İzmir mesajı / Deniz Yıldırım
15 Şubat 2015 13:55
Font1 Font2 Font3 Font4

Boykotu geride bıraktık; değerlendirmeliyiz. 13 Şubat Boykotunun etkisi sadece sayılarla, boykota katılımla ölçülemez. Bu elbette önemlidir; fakat esas etki boykotun hem AKP Rejimi saflarında açığa çıkardıklarıyla hem de dikta karşıtı kesimlerde yarattığı netleşmeyle ölçülmeli. Bu açıdan 13 Şubat bir eşik.

Uzun süredir yazıyor, söylüyoruz: laiklik halkçı, aşağıdan bir mücadele gündemidir ve dikta inşasında dinciliğin rolünü görmezden gelen hiçbir demokrasi mücadelesi başarılı olamaz. Bu açıdan önce 8 Şubat Kadıköy Mitinginin, ama en çok da 13 Şubat Boykotunun ilerici muhalefet güçleri arasında “laiklik” konusundaki kafa karışıklıklarını daha da gidermeye; netleşmeye hizmet ettiğini söyleyebiliriz: “Laiklik dersek askerci derler, statükocu derler, vesayetçi derler” türü liberal mazeretlerin hayatta karşılığının kalmadığı görüldü, görülüyor. Boykot gösterdi: Laiklik mücadelesi bugün aşağıdan, emekçilerle, öğrencilerle, velilerle, halkla birlikte örülüyor. Laiklik mücadelesinin daha geniş toplumsal kesimlerin halkçı özlemleriyle uyumlu bir mücadele programının parçası haline getirilmesi, “zorunlu din derslerinin kaldırılması” talebinden yeni bir cumhuriyeti inşa programına doğru genişletilmesi bakımından da boykotun yeni bir aşama olduğunu söyleyebiliriz. Zaman içinde bunun etkilerini daha iyi göreceğiz.

Bir başka önemli kazanım; boykota katılan farklı toplumsal, siyasal kesimlerin alanda, acil bir mücadele gündemi etrafında yan yana gelmeyi başarmasıdır. Yan yana gelmenin bizatihi kendisinin zor olduğu bir ortamda mücadelelerin yakınlaşmasının, muhalefetin uzun süredir netleşemediği laiklik gündemi etrafında başarılması daha da kıymetlidir. Ayrıca Kürt hareketinin anadilinde eğitim gibi bir demokratik hak talebini geniş toplumsal kesimlerin laik-bilimsel eğitim mücadele programı içinden seslendirmesini, AKP’nin en sert yığınağını yaptığı dincileşme gündemine buradan müdahale etmeye başlamasını da bu kapsamda önemsemeliyiz. Dinciliğin hegemonyasının geriletilmesi adına kazanımdır. 13 Şubat grevi ve boykot eylemi, İzmir’le Diyarbakır’ın yüzlerini birbirine çevirme, ortak/asgari bir program etrafında laik, halkçı ve demokratik bir cumhuriyeti birlikte inşa etme iradesine katkı koyduğu oranda kıymetlenecektir. Boykot sonrasında yakıcı görevimizdir.

Boykotun dikta karşıtı saflarda görünürleştirdiği diğer bir gelişme; AKP karşıtı, özellikle de cumhuriyetçi kitlelerin AKP ile AKP’leşerek, dincilikle dincilik yarıştırarak mücadele edilebileceğini öneren muhalefet tarzlarıyla araya mesafe koyma yönünde kararlı bir tutum sergilemesi ve bunu sahaya yansıtmasıdır. Özetle halk, yukarıdan dayatılan “Ekmek için İslamcılık” stratejilerine, aşağıdan “ekmek için laiklik” diyerek yanıt vermiştir. Gelecek dönem için bir diğer kazanım da bu çatallanmadır. Bu mesaj güçlüdür, alan alır, almayansa tarihin tozlu yapraklarında yerini alır.

Dinci dikta açısından boykot
Gelelim boykotun AKP diktası saflarında yarattığı etkilere. Boykot AKP’yi panikletti. Geçen hafta da belirttik; AKP yönetemiyor; karşıtlarını yönetme krizini daha fazla baskı, daha fazla polisiye/dikta tedbiri ile çözmeye çalışıyor. AKPolis Devleti paketi olarak İç Güvenlik Paketi’nin gündeme gelmesi tam da bundan. Buna karşın, yine geçen hafta yazdığımız üzere, bu paket zaten yürürlükte. Boykot eylemine karşı hafta boyunca başta İzmir, Edirne, Artvin gibi şehirlerde uygulanan baskı politikası, gözaltı ve tutuklama dalgaları bunun kanıtı.

Bunlar içinde geleceğe dair işaretler barındıran iki önemli gelişme var. İlki; Artvin’de gözaltına alınan öğretmenlerin, Haziran örgütleyicilerinin Savcılık tarafından “dini değerleri aşağılama suçu” kapsamında tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi. Boykotun Artvin ayağı; eğer durdurmazsak dikta rejiminin dinci gündeminin nereye evrileceğine dair somut bir işaret fişeği işlevi gördü bu anlamıyla. Böylece anayasal bir ilke olarak laikliği ve laik-bilimsel eğitimi savunmak, bunun için mücadele etmek, eğitimde dincileşmeye karşı gelmek “dine hakaret” kapsamına alındı ve kriminal bir vakaya dönüştürüldü. Suç ve ceza kriterlerinin “dinselleşmesi” açısından yeni eşik burasıdır. Ve öğretmenlerin mahkeme tarafından serbest bırakılması; “şimdilik” bir kazanımdır. Ötesi değil; dinci saldırı ağırdır ve yargılama kriterlerinin de dinselleşeceği Artvin’den gösterilmiştir.

Diktanın İzmir mesajı
Gelelim Karadeniz’den Ege kıyılarına, İzmir’e. Boykotun özel olarak değerlendirilmesi, sonuçları bakımından ele alınması gereken şehri açık ki İzmir’dir. Üç gelişme ekseninde açalım.

Biliniyor; hafta içi Radikal’den gazeteci gibi gazeteci İsmail Saymaz’ın yaptığı haber sayesinde öğrendik. İzmir Valiliği “Emniyet raporları”na dayalı bir yazıyı İl Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla tüm okullara göndermiş; bir yandan Birleşik Haziran Hareketi’ne, diğer yandan da boykota karşı önlemler alınmasını emretmiş. Boykota katılımları önleme, yasaklama, katılan öğretmen ve öğrencileri disiplin cezasıyla korkutma ve en çok da Haziran’ı kriminalleştirme amacı taşıyan bu yazı açık ki AKP’nin ve onun parti-devlet gündemine bağlı görevlilerinin korkularının ürünü. İkincisi; perşembe günü Birleşik Haziran Hareketi İzmir Yürütmesi’nden Onur Kılıç dostumuz; terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alındı ve ertesi gün tutuklandı. Üçüncü önemli gelişmeyse; İzmir’de boykota katılımın genişlemesi; korkutma ve sindirme girişimlerinin ters tepmesidir. AKP bu kararlılığa daha da sertleşerek yanıt verdi; birçok ilde Hazirancılar, sendikalar, kitle örgütleri kısmi yürüyüş yapabilirken İzmir’de yürüyüş engellendi, demokratik haklar fiili olağanüstü hal ilanı ile yasaklandı ve 100’e yakın sendikacı, veli, öğrenci, siyasi parti üyesi de darp edilip gözaltına alındı. Bu üç gelişme; İzmir’in boykotunu da, AKP’nin İzmir boykotuna verdiği yanıtı da özel ve önemli kılmakta. Tablo budur. Bu tabloya bakarak şunu söyleyebiliriz: İzmir’de adı konulmamış bir sıkıyönetim ilan edildi.

Neden? Diyelim ki “İç Güvenlik Paketi”nin pilot bölgesi olarak İzmir seçildi. Fakat bu açıklama yeterli değil. AKP’nin İzmir’e yüklediği anlamı görmeli; dincileşme gündemini en sert şekilde İzmir’den savunma kararı almasını doğru yorumlamalıyız.
Bu anlamda basit bir karşılaştırma: Birçok ilde boykot oldu; ancak 100’den fazla kişi gözaltına alınmadı. Birçok ilde Cumhurbaşkanı’na hakaret “suçu” işlendiği iddia edildi; ancak hiçbirinde boykotun örgütleyicilerinden birisi bu “suç” kapsamında terörle mücadele ekiplerince gözaltına alınıp tutuklanmadı. Yani önce esası görelim; Onur Kılıç “hakaret suçu” görüntüsü verilse bile, boykot nedeniyle, ama en çok da boykotu İzmir’de örgütleyenlerden birisi olduğu için tutuklandı. Onur Kılıç’ın gerçek “suçu”, AKP’nin dincileşme tekerine İzmir’den çomak sokması. Bu çomağın üzerinde ise Haziran yazıyor.

Biliyoruz: AKP eğitimde dincileşmeyi, “dindar ve kindar” nesiller yaratarak rejimi güvence altına almak için de dayatıyor. Evet, ama bu başka şehirler için de geçerli, neden İzmir? Öncelikle AKP bu projeden asla geri çekilmeyeceğini laikliğin “sembol şehri”nden ilan etmeyi seçmiş görünüyor; kararlılığını laiklik duyarlılığının aşağıdan ve güçlü karakter kazanmaya başladığı bir şehirden sergiliyor. Taviz vermeyeceklerini, gerekirse en sert dikta tedbirlerini dinci gericiliğe en çok karşı çıkan şehirlerde uygulayacaklarını, dinciliğe itirazları diktayla bastıracaklarını sergilemek istiyorlar. Dinselleşmeye verdikleri önemi İzmir’den gösteriyorlar. Ve eğitimde dincileşme saldırısının İzmir’de püskürtülmesinin muhalefet saflarında yaratacağı büyük özgüvenden korkuyorlar. Haziran’ın, birleşik halk hareketinin kazanım elde etmesinden, güç biriktirmesinden yani. Öyleyse İzmir sadece diktanın pilot şehri değil, muhalefeti ve geleceği terbiye etme projesi olarak dinciliğin de pilot şehri seçilmiş.

AKP için İzmir ve Diyarbakır
Açalım: İzmir ve Diyarbakır, AKP Rejimi’nin teslim alamadığı iki farklı politik temsiliyetin sembol şehirleri. AKP Kürt Sorunu’nu dincileşmeyle, “din kardeşliği” ile çözmek istiyor. Bunun için bölgedeki tüm gerici güçleri seküler hareketin üzerine salıyor, saldırtıyor, bölgeye dincilik pompalıyor. Ama olmuyor, yetmiyor.  Diğer yandan İzmir de AKP için teslim alınamayan “kale”. AKP İslamcılığı’nın çok basit bir siyaset okuması var. “İzmir AKP’lileşmiyor, neden?” sorusuna AKP’nin yanıtının ortalama şöyle
olduğunu varsayabiliriz: “ülkede istikrar var, başka şehirlerin halkı yaptıklarımızı görüyor, destekliyor; ama İzmir’i alamıyoruz; demek ki İzmir’de bize karşı çıkış, politikalarımız yüzünden değil, İzmir’in yeterince dindar olmamasından.”

Bu, AKP’nin kendisine dönük her tür muhalefeti, itirazı “yeterince dindar değiller” diyerek açıklama yöntemi. Hem kendisine dönük itirazları “dincilik-dinsizlik” temelinde açıklayarak Sünni tabanı konsolide etmesine yarıyor; hem de bunun böyle olduğuna gerçekten inanıyorlar. Bunu 2013’te İzmir’e yeni atadıkları müftüyü tanıtırken Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez “İzmir’in farklı bir dindarlığı var; bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var” sözleriyle itiraf etmişti. Demek ki AKP Rejimi için İzmir’de“din” sorunu var, dinselleşme açığı var. Bu yüzden başka şehirlere göre dincileşme saldırısı İzmir’de son yıllarda daha örgütlüdür, daha serttir ve daha çok eğitim merkezlidir. Laik-bilimsel eğitim boykotuna karşı sertliğin derecesini belirleyen ve diğer şehirlerden farklılaştıran da açık ki budur.

Nitekim okullardaki boykotu engelleme; İzmir’deki okul idarecilerinin neredeyse istisnasız biçimde dinci gündemle uyumlu kadrolarla değiştirilmesi; hızlı bir şekilde okulların imam-hatipleştirilmesi sürecinin arkasında Valiliğin ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün olduğu sır değil. Geçen yıl İzmir Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı’nın bir toplantı sırasında İmam Hatip okullarının müdürlerine sarf ettiği “imam hatipler ahlakın ve dinin simgesidir. Biz İzmir’de insanlara imam-hatip kültürünü yerleştirememişiz. Okullarınızda ateist, komünist öğretmenlerin defterlerini dürün, İzmirlilerin aklı uyuşmuş, Konya’da olsa bu kadar imam hatip için ısrar etmem, İzmir’de açılan imam-hatiplerin meyvesini 15 yıl sonra alacağız” sözleri basına yansımıştı. Rejimi İzmir’de yerleştirme, garanti altına alma projesinin eğitimde dincileşme faaliyetiyle yürütüleceği; dincileşme saldırısının diğer şehirlere göre İzmir’de daha sert işleyeceği bu sözlerle ilan edilmişti; pratiğe de yansıdı. İzmir okulları bugün hızla imam hatipleşiyor. Dolayısıyla eğitimde dincileşme, gelecekte ülkeyi bu yolla itirazsızlaştırma gündemi açısından İzmir pilot şehirdir ve buna karşı gelişen her muhalefet; doğrudan AKP görevlileri tarafından rejimin güvenliğine tehdit kapsamında değerlendirilmektedir. “Terör”le özdeşleştirme bundandır. Valiliğin kararı da, Onur’un tutuklanması da, 100’den fazla gözaltı da böyle okunmalı.

Tutar mı? Tutmaz. Çaresizler, diktayla yönetemezler, bu bir. İzmir hem katılımıyla hem de AKP’nin tavrıyla, Haziran’ın ilk barikatı gericiliğe karşı kurma kararında ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Artık Haziran var. Umutsuzluğa yer yok. Dinci diktaya karşı mücadele bayrağı elimizde, bu da iki. Şimdi boykotun biriktirdiği enerjiyi diğer alanlara taşıma, yan yana gelişleri her yere yayma zamanı.

BirGün Pazar
 



Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
77 Sorgu Yapıldı. 0,296 Saniyede Oluşturuldu.